Son zamanlarda dijital pazarlamacıların ve yayıncıların dillerinden düşürmediği birkaç kavramdan birisi de “podcast”. Henüz Türkçeleştirilmemiş bu kavram, bir nevi dijitale yakınlık turnusolu olarak görev yapıyor. Dijital dünya ve oradaki varlıklarla haşır neşir olan pazarlamacıların bildiği, belki de düzenli olarak dinlediği bu podcast kavramından kısaca bahsedelim ve sonra bu kavramın pazarlama faaliyetlerinde kullanmaya uygun olup olmadığını tartışalım.
İçindekiler
Podcast Nedir?
Öncelikle podcast’in ne olduğundan ve ne olmadığından bahsedelim. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde yükselen ve sonradan tüm dünyaya hızla yayılan podcast, internet üzerinden, çeşitli platformlar aracılığıyla tüketilebilen ve genellikle sesli formattaki dijital kayıtlardır. Basit bir deyişle online radyo programıdır. Fakat podcaste doğrudan online radyo demek yanlıştır. RSS feed sistemiyle kullanıcılara ulaşan podcast ile radyo arasında bazı farklılıklar bulunur.
İlk olarak radyo programlarından daha serbest ve özgün olarak karşımıza çıkan podcastlerin ortaya çıkışında da daha az bütçe ile daha serbest olma fikri yatıyordu. Radyo istasyonlarına, medya şirketlerine bağımlı olmak istemeyen yayıncıların sesini duyurabilmesi adına (gerçek anlamda da seslerini duyurmak için çalışıyorlar baktığımızda) kendi kayıtlarını kendilerinin yapmaları durumu bulunur podcast dünyasında.
Podcastler, genel olarak daha dar ve niş kitlelere yöneliktir. Örneğin bir podcast kanalının teması yalnızca girişimcilik veya ekstrem sporlar olabilir.
Podcast Tüketim Alışkanlıkları Hakkında İstatistikler
Podcastin doğduğu toprak olan Amerika’da, tüketim alışkanlıkları da bir hayli gelişmiş durumda. Fast Company ve Edison Research’ün 2019 başında yayınladığı verilere göre Amerika’da nüfusun %65’ine yakını podcast’in ne olduğunu biliyor. Yarısına yakını (%44) en az bir kez podcast dinledi. Yaklaşık 73 milyon kişi, yani nüfusun çeyreğine yakını aylık olarak podcast tüketicisi. 2014 senesinde indirilen podcast sayısı 7 milyar iken 2018’in ilk çeyreğinde yaklaşık 50 milyar olarak açıklandı. Bu son istatistik aslında bu alanın ne kadar gelişmekte olduğunu çok net bir şekilde gösteriyor.
Markalar ve Podcast Dünyası İlişkisi
Markalar, yeni nesil tüketiciye ulaşabilmek adına farklı mecraları ve yöntemleri tercih etmeyi seviyor. Bunu reklam yoluyla yaptıkları gibi organik yollarla da yaparak tüketiciyi rahatsız etmeden kendi mesajlarını iletme şansları oluyor. Bloglar, bunun en önemli örneği. Marka ismi geçirmeden, tüketicinin sorusuna ve sorununa yanıt bulan markanın, kullanıcı gözündeki değeri ve algısı arttırdığı bir gerçek.
Son senelerde YouTube’da ortaya çıkan markanın az gözüktüğü, belki de hiç gözükmediği, daha çok eğlence veya ilham veren videolarla da markalar, tüketicilerin karşısında bir kez daha çıkmış oluyor. Podcast neden bu yeni araçlardan biri olmasın?
Türkiye’de henüz podcast dünyasına adım atmış marka sayısı oldukça az. Satışlara ve rakamlara doğrudan bir etki yaratmayacak olan podcastin markaya katacakları daha çok zihinde gerçekleşiyor. Kullanıcılarda, markanın algısının ve değerinin yeniden düşünülmesine yol açıyor.
Yurt dışında, dijital dünyada var olmak isteyen ve rakiplerinin gerisinde kalmak istemeyen birçok marka podcast evreninde yerini aldı ve bunun meyvelerini toplamak için hazır. Örneğin Microsoft, Slack, McDonald’s, Sephora Collection, eBay ve Johnson & Johnson gibi devler podcast yayınları sayesinde tüketicilerle birbirinden farklı mecralarda buluşuyor. Podcast tüketen markalar arasında yer alan General Electric ise en dikkat çekici markaların başında geliyor. 1876’da kurulan, köklü ve yaşlı sayılabilecek bir markanın bu yeni nesil iletişim aracını benimseyerek oraya özel üretim yapması, podcastin aslında ne kadar önemli olduğuna bir örnek.
Kullanıcıya reklam mesajı yerine eğlence ve ilham sunan markaların değerinin çok daha artacağı bir gelecekte podcast, markaların gelecek dönem stratejilerinde yer alması gereken bir kavram.
